10 Mayıs 2011 Salı



Miniklerin Dünyası; annelerin, babaların ve çocukların beraberce geçirdikleri zamanı hem eğlenceli hem de bilgilendirici hale dönüş-türen yararlı bir dizidir.

Ebeveyn olarak çocuklarınızın korkularını, kaygılarını, kuşkularını, meraklarını giderirken, aynı zamanda hayatı anlamlandırarak gündelik yaşamdan bir şeyler öğrenmelerini sağlayabilirsiniz. Bunu yaparken dizideki her öykü, başlangıç için size ilk adımı atmada önemli bir yardım sağlayacaktır. Ayrıca her kitabın sonundaki ebeveyn rehberi, tüm anne ve babalar için önemli bir kılavuz olacaktır.

Çocuğunuzla İşbirliği Yapabilme Kodu : 2056 Ürün Kodu : kitap_96 Kitabın Adı : Çocuğunuzla İşbirliği Yapabilme Yazar Adı : Elizabeth Pantley Yayınevi : Hyb Yayıncılık Yayınlanma Tarihi: 1997 Sayfa Sayısı : 214 Baskı Kalitesi : 1. Hamur Ebatları : 16 x 24 cm İçerik : Nasıl, çocuğunuzun kendi isteğiyle, sizinle işbirliği içinde olabileceğini bilmek ister misiniz? Nasıl, her gün karşılaştığınız dövüşten kurtulacağınızı, bağırıp çağırmaya, azarlamaya, yalvarmaya son verebileceğinizi öğrenmek ister misiniz? Disiplin konularını bilgi ve yetki ile ele almak ister misiniz? Bunları yerine getirirken çocuğunuzun kendine güvenini arttırmak, kişi olarak kendinizi daha iyi hissetmek ve hatta evliliğinizi daha olumlu bir hale getirmek ister misiniz? Bu kitap aile yaşantınızı daha iyiye götürebilecek pratik, belli amaçlara yönelik aileler için gerçek önerilerle dolu. Çocuğunuzla İşbirliği Yapabilmede size önerilen araç ve beceriler sayesinde mutlu, kendine güvenen, öz disiplinli çocuklar yetiştirebilir ve sonuçtan mutlu olabilirsiniz
Çocuk Psikolojisi, Prof. Dr. Haluk Yavuzer, Remzi Kitabevi

Prof. Dr. Haluk Yavuzer, bu kez anne-babaların mutlu ve doyumlu çocuklar yetiştirmelerine yardımcı olmak amacıyla, özgün vaka örneklerini temel alarak, anneliğin önemini ele alıyor. Çocuğumuzda “mutlak itaat” yerine “olumlu insan ilişkileri”nin, “bağımsızlığın” kazanılması gereken özellik olduğunu düşünen, okuyan bilinçli anne modeli günümüzde artık giderek yaygınlaşıyor. Buna bağlı olarak, geleneksel çocuk yetiştirme yöntemi yerine, “çağdaş pedagojik yöntem” araştıran aydın anne sayısının her geçen gün arttığını da gözlemliyoruz. Prof. Yavuzer bu kitapta, “anne”deki bu gelişim ve değişimin, gelecek kuşaklarımızın sorgulayan ve araştıran bireyler olarak yetişmesinde önemli bir rolü olacağını belirtiyor.

14 Mayıs Ankara Okul Öncesi Semineri

3 KONU 3 KATILIM BELGESİ
TÜM KATILIMCILARA ÜCRETSİZ :
ETKİNLİK CDSİ VE
Okul ÖNCESİ KART BAŞVURU FORMU HEDİYEMİZDİR.
SEMİNER PROGRAMI


10.00 - 10.30 KAYIT İŞLEMLERİ
10.30 - 11.15 Pandomim Sanatçısı Hatice Sönmez: Okul Öncesinde Pandomim
11.15 - 11.30 ARA
11.30 - 12.15 Öğr.Gör Cengiz Çelik: Etkili Öğretmenlik
12.45 - 13.10 ARA
13.10 - 14.10 Uzm.Nejla Aydın : Okul Öncesi Eğitimde Müzik Ritim Dans Çalışmaları

KATILIM BELGELERİNİN DAĞITILMASI
KONTENJANIMIZ 700 KİŞİ İLE SINIRLIDIR.


Seminer Yeri:CK FARABİ OTEL GOOGLE GÖRÜNTÜSÜ İÇİN TIKLAYINIZ.

ayrıntılı bilgi için... http://www.okuloncesiforum.com/78709-14-mayis-ankara-okul-oncesi-semineri.html

9 Mayıs 2011 Pazartesi

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMENLERİNİN EĞİTİM İHTİYAÇLARININ BELİRLENMESİ ANKETİ

Değerli Öğretmenler, Bu anket, Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü ve Anadolu Üniversitesi iş birliğinde hazırlanacak olan, Okul Öncesi Eğitimi öğretmenlerine yönelik uzaktan eğitim yöntemiyle sertifika programının geliştirilmesi için eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Aşağıda belirtilen konulardan 3 (üç) tanesini işaretleyiniz.

ANKET İÇİN AŞAĞIDAKİ ADRESİ ZİYARET EDİNİZ:

http://ooegm.meb.gov.tr/anket_son.mht

tırnak yeme alışkanlığı

Tırnak Yeme Alışkanlığı
Çocuk tırnak yeme alışkanlığına çoğunlukla 3-4 yaslarından önce başlamaz. (Çok ender olarak daha erken bir dönemde de görülebilir). Çocukların %33’ünde tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ergenlik çağında tırnak yiyen çocukların sayısı %40-45'e yükselir. Yani ergenlik çağına doğru çocukların hemen hemen yarısı tırnak yeme davranışı gösterir. Bunun nedeni olarak gençlerin çevreden onay görmemeleri olarak değerlendirilir. Ayrıca tırnak yiyen çocukların ailelerinin çoğunda tırnak yiyenlere rastlanmaktadır. Bunun içinde tırnak yemenin bir taklit olduğu ve büyükleri taklit etmek suretiyle öğrenildiği ileri sürülmektedir. Ergenlik çağında sosyal onay görenlerin çoğu bu alışkanlığı terketmektedir.


Tırnak Yeme Davranışlarının Nedenleri
Tırnak yeme davranışından çok bu davranışa neden olan olayları saptamak gerekir.
Bu davranışın altında yatan sebepler parmak emmede olduğu gibi çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklardır.
Alışkanlık daha çok baskı altına alınmış heyecanların ilgilendiği durumlarla olup, çocuk bunun arzu edilmeyen bir davranış ve alışkanlık olduğunu anlayınca kökleşmekte olduğu görülmektedir.
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Aile içinde otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve sevgi görememe sıkıntı ve gerginlik baslıca nedenlerdir.
Anne babanın yaşantısı da önemli bir etkendir. Anne-baba geçimsizlikleri, anne babanın sık sık kavga etmesi, ailedeki sorunlar çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur. Bunun yani sıra anne babanın aşırı kaygılı olması, çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması ayrıca anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması çocuklar arasında kıskançlığa yol açar. Bu da dolaylı şekilde kendini tırnak yeme olarak gösterir.
Tırnak yeme daha önce belirttiğimiz gibi taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır. Ailede herhangi bir bireyin tırnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekecektir. Ayrıca tırnak yeme davranışı olaylara bağlı olarak gelişebilmektedir. Çocuğu tedirgin eden herhangi bir olay veya çevrede onun için hoşnutsuzluk yaratacak herhangi bir durum bu davranışı göstermesine yol açar.


Tedavi Ve Alınabilecek Önlemler
En etkili yöntem 3-4 yaşlarına kadar bu alışkanlığın anne-baba tarafından görmezlikten gelinmesidir. Daha sonra bu alışkanlık devam ederse;
Çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve bunlar saptanarak çözüm getirilmelidir.
Çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemlerin uygulanması yararlı olmamaktadır. Hatta kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden olabilir.
Çocukları korku kaygı yaratacak durumlardan uzak tutmak gerekir.
Küçük çocukların kaygı, korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu heyecanlandıracağı için sakıncalıdır.
Tırnak yiyen çocuklara geceleri yatarken eski hafif eldivenleri giydirmek. Çocuk gece tırnaklarını yemek veya ısırmak istediğinde hatırlatıcı olması bakımından yararlı olabilir.
Parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde bu alışkanlığı terk etmeye yardımcı olabilir.
Çocukların ilgisi başka yöne çekilebilir. Sinema, televizyon izlerken veya radyo dinlerken onun ağzını çiğneyecek bir şeyle meşgul etmek tırnak yemenin ve ısırmanın yerine gelecek bir etkinlik olabilir.
Çocukları ara sıra başarılarından dolayı ödüllendirme bazı durumlarda yarar sağlayabilir. Ancak bunun kısıtlı ve uygun şekilde kullanılması gerekir. Aksi takdirde çocuk yeni ödüller almak için bunu kullanabilir.
Çocuğun kendi tırnak bakımıyla uğraşması da yararlı olabilir. Bunun içinde çocuğa manikür ve pedikür malzemeleri alınabilir.
Son söz ve bir önlem olarak tırnak yemenin ve ısırmanın çok kötü bir alışkanlık olmadığı ve bunu isteyenlerin kolaylıkla terk edebilecekleri çocuklara anlatılmalıdır. Çocuk buna inandırıldığı zaman bu alışkanlıktan vazgeçmek için çaba gösterecektir. Çünkü dış etkenler çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesine fazla etkili olmamakla bazı hallerde alışkanlığın kökleşmesine ve başkalarını kızdırmak ve huzursuz etmek için bir araç olarak kullanılmasına neden olmaktadır.
 
AYRINTILI BİLGİ İÇİN:

8 Mayıs 2011 Pazar

parmak emme

PARMAK EMME
Parmak Emme Alışkanlığı, Parmak Emmek

Parmak emme, normal çocuklarda herhangi bir pisko-patolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur.Bebeklerin çoğu başparmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler. Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen bebeklerin tümünde rastlanmasının en önde gelen nedeni,yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde, (uterus) öğrenmiş bulunmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.Nitekim ender olarak yeni doğan bazı bebeklerin parmak ya da bileklerinde görülen kabarcıklar bunun bir sonucu olmaktır.
Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler.Oysa bu emme %50'den %87'lere varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranış niteliğinde görülür.1 yaş çocuklarının hemen yarısı parmaklarını emerler.9 ayda itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Çocuğu parmak emmeden vazgeçirmek üzere yapılan çabalar, 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması ,bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını,ancak süregelmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Alt ıslatmada olduğu gibi, sürekli parmak emme alışkanlığı da psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir.
Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri etkilemediği işaret etmektedir.
Ayrıntılı bilgi için: http://www.hekimim.com/merak_ettikleriniz/parmak_tirnak/parmak_emme.htm

el boyama tekniği ile hikaye anlatma


fen ve doğa etkinlikleri





ip kulalar



5 Mayıs 2011 Perşembe

matematik eğitimi

Kardeş Kınkaçlığı ve Çözümleri

Bir çocuğun kardeşini kıskanması doğal bir duygu olarak tanımlanabilir.  Her birey özel olmak, ilk olmak, öncelikli olmak , tercih edilmek, beğenilmek isteyebilir. Karşıdaki  kardeş olsa bile bu duyguların kontrol edilmesi kişi için bazen güç olabilir. Bu duygunun bir problem olarak görülmesinden çok bu duygu ile çocuğun ya da kişinin  nasıl baş edebilmesi gerektiğini öğretmek ve anne- baba olarak yapılması gereken davranış biçimlerini öğrenmektir. Bu kıskançlıkta kardeşe duyulan yoğun öfke duyguları belirgindir. Onun daha ön planda olduğu, daha çok sevildiği, her istediğinin yapıldığı, kendisinin ikinci plana atıldığı, kendisine karşı bir haksızlık yapıldığı  ve  artık sevişmediği düşüncesi ile yalnız kalma, içe kapanma, sürekli öfke duyma ve yoğun çatışmalar ile kendini gösterir.

Çocukluk döneminde kardeşin gelmesi ile tahtının sarsıldığı ve artık her şeyin eskisi gibi olmayacağı endişesi hakimdir. Bu endişenin  kontrol edilebilmesi için anne babanın ve diğer kişilerin aslında hiçbir şeyin değişmediğini ,  onun kendileri için hala özel  ve önemli olduğunu ona davranış ve konuşmaları ile hissettirmesi gerekmektedir. Bunu hisseden çocuk  rahatlayacak ve kardeşine karşı olan tüm düşmanlık duygularını kontrol edebilecektir.
Doğum Öncesi Önlemler
-   Bebek dünyaya gelmeden önce anne ve babanın gün içerisinde  ona özel zamanlar yaratabilmesi gerekmektedir. Annem beni seviyor, babam  beni seviyor ve benimle ilgileniyor düşüncesini  hissedebilmesi gerekiyor.
-   Bebek dünyaya gelmeden önce çocuğunuzu dünyanın merkezi haline getirmemek, ona bağımlı yaşamamak , her zaman varlığınıza alıştırmamaktır. Her istediğinin yapılmaması önemlidir. “Sen benim için önemlisin, ama bazen sana sınır koymalıyım, bunun sana olan sevgimle bir ilgisi yok” mesajını verecek davranışları  kardeş dünyaya gelmeden önce öğretmelisiniz. 3 yaş öncesindeki bir çocuk için bu söylediklerim  geçerli değildir. Çünkü bu yaş çocuğu  bu bilgileri almak için yeterli zihinsel beceri ve davranışsal kontrolüne  henüz sahip değildir.
-   3 yaş sonrasında olan bir çocuk bebek dünyaya gelmeden önce anaokuluna gönderilebilir. ( yarım gün ya da tam gün )
-   3 yaş öncesi bir çocuk için yapılması gereken davranış onu çok sevdiğinizi davranışlarınızla hissettirmek , inatlaşmaları ile onunla çok fazla mücadeleye girmeden ona uyumlu davranmaktır.
-   Anne karnı belirginleştikten sonra bebeği sevme çalışmaları yapmak, bu çalışmaları yaparken  onu fiziksel olarak yakınınızda tutmak ve ona dokunmaktır. Kardeşin ne demek olduğu ile ilgili bilgileri ona anlatmalı ve duygusal olarak  aralarında bir bağın oluşmasını sağlamanız gerekmektedir.
-   Kardeşi  doğmadan önce  fazlası ile onun dikkatini çekebileceği düzeyde alışveriş yapmaya özen göstermeniz gerekmektedir.
-   Kardeşi doğmadan önce yatağını ve odasını çoktan ayırmış olmanız gerekmektedir.
-   Eşler arasında   doğum sonrasında  aileyi nelerin beklediği, herkesin görevinin neler olduğu, bu dönemde eşlerin birbirinden neler istediğinin  paylaşılması gereklidir. Bu ileride doğacak sorunların şimdiden kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Doğum Sonrası Önlemler
- Doğum zamanı yaklaştıkça  annenin artan yorgunluğu ve endişesinin çocuğa hissettirilmemesi önemlidir. Tüm bunların gelecek olan kardeşten kaynaklandığı düşüncesine yol açabileceğinden bu dönemde her şeyin normal olduğunun   gösterilmesi gerekmektedir.
- Koşuşturmalar ve yaşamda yapılacak değişimler  ( odaların hazırlanması, eşyaların yerlerinin değiştirilmesi, eve yeni gelecek misafirler, hastanenin seçilmesi, hastaneye gidiş  gibi ) çocukta gerginlik yaratabilir.
- Doğum esnasında hastane içinde değil de hastane bahçesinde güvendiği bir kişi ile birlikte olması ( tercihen baba )  kardeşi ile ilgili duygularının alınması ,  gelebilecek sorularına cevaplar verilmesi ve varsa endişelerinin giderilmesi gerekmektedir.
- Doğum sonrasında anne rahatladıktan sonra anne ile görüşmenin sağlanması yararlı olacaktır. ( bu sürenin çok uzun tutulmaması ve gerekli açıklamanın yapılması gerekmektedir.)
-   Kardeşi ile ilk karşılaştırılma anında  bebeğin   kendi yatağında olması onu biraz da olsa rahatlatacaktır.Kardeşten gelen güzel bir  merhaba hediyesi ilk karşılaşmanın mükemmel geçmesini sağlayacaktır.
- Hastane odasının çok kalabalık olmaması, çocuğun tanımadığı kişilerin mümkün olduğunca  içeride bulunmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.
- Anne bebeği emzirme aşamasına geldiğinde bir kolunda bebeğin,  aynı yakınlıkta da onun olmasına özen  göstermelidir.Bir taraftan emzirme gerçekleşirken diğer taraftan da onunla sohbet edilmesi onu mutlu edecektir.
- Eve gelindiğinde bebeğin ve onun odasındaki yeni eşyaların, hediyelerin yerleştirilmesi çalışmalarını birlikte yapabilirsiniz.
- Anne bebekle ilgilenirken baba eskiden olduğu gibi oyun alanında birlikte oyunlar oynamalıdır. Emzirme bittikten sonra görev  değişimi yapılmalı , anne ile birlikte yapılan eğlenceli  aktivitelerle aslında hiçbir şeyin değişmediği  ona hissettirilmelidir.
- Uykuya geçiş aşamasında doğum öncesinde planlanan görev dağılımına göre hareket etmek gerekmektedir.
- Bebekler sevilirken ister istemez sevimli kelimeler kullanıp kendimizden geçebiliyoruz, bunu sizin ve diğer gelen misafirlerin  yapmamasına, aşırı sevgi gösterilerinin olmamasına özen göstermelisiniz.
- Bebekle ilgili kızgınlık içeren uyarılarda bulunulmaması gerekmektedir. Çıkardığı bir yüksek sesten dolayı kızılmamalı, kardeşine dokunmak istediğinde sizin kontrolünüzde dokunmasına izin verilmelidir. Bu dokunmaların gizli  ve şiddetli olmaması için gözlerinizi iyi açmalısınız. Her an bir tehlike gelebilir. Böyle bir sahne ile karşılaşılırsa   tepkisel olmamaya özen gösterilmelidir.
- Kardeşler arasında asla bir kıyaslama yapılmamalıdır. Her çocuk ayrı gelişim hızına, yetenek ve beceriye sahiptir.Bir çocuğunuz girişken ve konuşkan olabilirken diğer çocuğunuz daha sakin  olabilir. Kardeşin bakımı ile ilgili sorumluluk alması sağlanabilir. Eğer verilen sorumluluğu istemiyor ise bir zorlama yapılmamalıdır.
- Kendi odası, oyuncakları, kitapları ona özeldir, paylaşmak istemiyorsa zorlama yapılmamalıdır.  3 yaş sonrasındaki bir çocuk için kardeşi ile paylaşmayı kabul ettiği  oyuncaklar için odasında farklı bir yer belirlemesi istenebilir.
- Kardeşler kaç yaşında olursa olsun aralarında çıkar her sorunda müdahaleci olmamalı, eğer müdahale edilmesi gerekiyorsa da haklı ya da haksız olarak ayırım yapmamalısınız.  Tartışma konusunu her iki taraftan da dinledikten sonra çözüm içeren davranışı sunup birbirleri ile barışmalarını sağlayabilirsiniz. Böylece taraf olmaktan çıkmış olursunuz.
İki kardeş arasında öfke , kırgınlık duyguları oluşabilir. Önemli olan aile içindeki  her üyenin birbirine sıkı bir sevgi bağı ile bağlanmasıdır.  Her neye kızılmış olursa olunsun sonunda o benim kardeşim diyebilecektir.
PSİKOLOG EDA GÖK DUMAN
http://www.edagokduman.com/
ayrıntılı bilgi için: http://www.anaokullu.com/makale/kardes-kinkacligi-ve-cozumleri

okul öncesi yeni duyuru

Okul Öncesi Zorunlu Oluyor

Okul öncesi eğitimi 81 ilde zorunlu hale getirmek için Milli Eğitim Bakanlığı düğmeye bastı. Projeye göre 2013'te 5 yaşındaki tüm çocuklar eğitime başlayacak

27 Nisan 2011 Çarşamba 17:54
12
14
16
18

Milli Eğitim Bakanlığı, okul öncesi eğitimi 81 ile yaymayı hedefliyor. Bakan Nimet Çubukçu, "2013'te okul öncesi eğitimi 81 ile yayacağız. Okul öncesi eğitim, öğrencinin başarısında en önemli etken. Yabancı dil eğitimini de okul öncesinde başlatacağız. Böylece öğrencilerimiz dünya ile yarışır hale gelecek. Bu çalışmayla dünya sıralamasındaki yerimizin en kısa sürede değişeceğine inanıyorum. Öğrencilerimiz PISA sınavlarında rakipleri ile aynı kulvarlarda yarışmıyor. Bu düzenleme ile aynı kulvarda mücadele imkânına kavuşacaklar" dedi.

VELİLER İKNA EDİLECEK

Pilot uygulama kapsamında, 2009- 2010 eğitim-öğretim yılından beri, 57 ilde okul öncesi eğitim zorunlu. Uygulamanın yaygınlaştırılmasıyla birlikte, diğer illerde de 5 yaş veya 60-72 aylık çocukların tümü okul öncesi eğitime alınacak. Çocuğunu zorunlu eğitime göndermek istemeyen velilere ceza uygulanmayacak. Okul yönetimleri velilere okul öncesi eğitimin yararlarını anlatarak, onları ikna etmeye çalışacak. İlk etapta Yozgat, Denizli, Ayfonkarahisar, Şanlıurfa, Sakarya, Kocaeli, Hatay, Elazığ, Sivas, Erzincan, Mersin, Balıkesir, Niğde, Tokat, Bitlis, Aydın, Malatya, Muş, Aksaray, Osmaniye, Manisa, Siirt, Bingöl ve Çorum'da zorunlu eğitime geçilecek.

İLLERE TALİMAT VERİLDİ

Zorunlu eğitim kapsamına alınan illere hazırlıkların tamamlanması yönünde talimat verildi. Buna göre, 25 ilin yöneticileri hazırlık amacıyla şu işlemleri yapacaklar:

5 yaş çocuklarının zorunlu pilot uygulaması kapsamına alındığı basın yoluyla halka duyurulacak.

Alan taraması yapılarak belirlenen öğrencilerin anaokulu-anasınıflarına kayıtlarının yapılması sağlanacak.

Kullanılmayan veya atıl durumdaki kamu binaları belirlenecek.

Derslik ihtiyacının giderilebilmesi için derslik olabilecek idare odaları ve atıl durumdaki derslikler tespit edilip ana sınıflarına dönüştürülecek.
personel.meb

önlükle hikaye anlatma tekniği










grafikler







Tuvalet Eğitimi

Tuvalet Eğitimi
Her çocuğun gelişimsel hızı farklıdır. Bu nedenle her çocuk farklı zamanlarda tuvalet eğitimine başlayabilir.  Bir çok anne- baba,  çocuklarının bir an önce çiş eğitimine geçmesi için acele etmekte ya da bu konuda geç kaldığını düşünmektedir.
Tuvalet eğitimine ne zaman başlanmalı? Ne zaman geç kalınmış olur ? Tuvalet eğitiminde bazı çocuklar 3-3.5 yaşa kadar fiziksel ve zihinsel anlamda hazır olmazken bazı çocuklar 18- 24. aylarda hazırım sinyalleri vermekte ve kısa bir sürede bu eğitimi tamamlamaktadır.

Öncelikli olarak çocuğunuzun çiş eğitimi alabilmesi için fiziksel ve zihinsel  anlamda bu  eğitime hazır olması gerekir. Eğer çocuğunuz 3 saatten fazla idrarını tutabiliyor hale gelebiliyorsa bu sürece hazır hale gelebildiğini gösteriyordur. Çünkü çocuğunuz artık fiziksel ve zihinsel anlamda gerekli olan mesane kontrolünü sağlayabilmiştir. Tuvaletinin geldiğini size davranışsal ya da sözel anlamda  işaret  veriyorsa hemen bu uyarıları fark etmeli ve onu eğlenceli bir şekilde tuvalete götürmelisiniz. Çocuğunuzu tuvalet eğitimine olan motivasyonu da oldukça önemlidir. Tuvalete giderken sizi taklit etmeye başlamışsa ve bağımsız olarak hareketlerini kontrol etme ihtiyacı duyuyorsa ( ben yapacağım gibi) işiniz daha da kolaylaşır. Fakat bu motivasyonu sağlaması için sabırlı olmalı ve onu beklemelisiniz. Önemli olan sizin eğitime başlama kararınız değildir onun hazır olduğu andır. Siz ne kadar çok isteseniz de, çok çabalar gösterseniz de bu eğitim süreci başarısız olabilir, o hazır olduğunda size olumlu tepkiler verecektir.
Tuvalet eğitimine başlarken sizin de çocuğunuzun da içinde bulunduğu ortamın huzurlu olması çok önemlidir. Stresli bir dönemde ise bu eğitime hazır olamayacak siz de bu süreçte gerekli sabrı gösteremeyeceksinizdir. Bazı çocuklar bu eğitim sürecini kısa bir zamanda tamamlarken  bazı çocuklarda bu süreç ayları alabilir. Bunun için acele etmemeli, çocuğa baskı yapmamalı ve endişenizi çocuğunuza hissettirmemelisiniz. Bunu hisseden çocuğunuzun tuvalet eğitimi gecikecek ve çocuğunuz beklediğiniz tepkileri veremeyecektir.
Hazır olduğunu hissettiğiniz çocuğunuzla önce bir alışverişe çıkın ve ona kendi seçtiği ve beğendiği ( tercihen eğlenceli)  bir tuvalet oturağı almalısınız. Eve oturağı getirdiğinizde tuvalette istediği bir köşeye birlikte yerleştirin, oyuncaklarını ya da bebeklerini yanına getirin ve oturağında oturtmalı oyunlar oynayın.Eğer yetişkin tuvaletine yerleştirilen bir oturak almışsanız çocuğunuzun kendisini güvende hissetmesi ve korkmaması için ayaklarını koyabileceği bir zemin hazırlayın. Daha sonra kendisinin oturup oturmak istemediğini sorun   ( eğer istemiyorsa onu zorlamayın) , başlangıç olarak hemen kıyafetlerini soymayın, bu onu tedirgin edebilir. Ama bunu sözel olarak ifade edebilirsiniz.( çişimizi yaparken altımızda pantolonumuz varsa çıkarırız, çünkü çişimiz üstümüze gelir gibi)  Sonrasında aslında bunun bir oyuncak olmadığını , kakası ya da çişi geldiğinde kullanması gereken bir materyal olduğunu ona anlatın. Kendinizden – babasından örnekler verebilirsiniz. Bu yaş dönemleri taklit davranışların en çok gözlemlendiği dönemdir . Bu nedenle tuvalet eğitiminde de sizi taklit etmesini sağlayabilirsiniz. Bezine kakasını yaptığında bezdeki kakayı tuvalet boşaltın ki oturağının ne işe yaradığını ona daha net bir şekilde gösterebilesiniz.
Çocuğunuz oturağına oturmayı kabul ettiğinde bu davranışın onun yaşamının rutin bir parçası olduğunu ona gösterin.Yani kahvaltıdan sonra, banyodan önce, sokağa çıkmadan önce, uyumadan önce uygulayın. Bunu yaparken önce az sayıda yapın zamanla bu sayıyı arttırın. Eğitimi çocuğunuza başlangıçta sık sık hatırlatır ve onu sürekli olarak tuvalete götürürseniz onu bu durumda sıkarsınız ve sizinle  inatlaşmaya başlar. Tuvalete gidemediğinde  ya da yetişemediğinde altına kaçırabilir, bunu olağan karşılayın ve hemen eskisi gibi rutin temizliğini yapın, başarılarını övün , kazaları görmezden gelin. Kendisini suçlu hissetmemesine özen gösterin. Başardığını gören çocuk kakasını ya da çişini yaptığında  görmek isteyebilir, bu nedenle hemen sifonu çekmeyin. Bu onu mutsuz edebilir. Gündüzleri  bez kullanmayın, bu dönemde alıştırma kilodunu kullanabilirsiniz. Önce gündüz sonra gece kaçırmaları sona erecektir. Çocuğunuz yukarıda anlattığımız tepkileri vermediğinde sinirlenmeyin, hemen çiş eğitimine ara verin, sonrasında yeniden başlayabilirsiniz, bunu onsuz başaramazsınız bu nedenle onun hazır olmasını beklemek zorundasınız. Kız çocukları tuvalet  eğitimine erkek çocuklarından daha önce hazır hale gelebilirler.Kız çocuklarında tuvalet temizliğinin önden arkaya doğru yapılması gerektiğini unutmayın.Kızınız kendi kendine bunu yapabilecek duruma geldiğinde ona bunu öğretin ve sonrasında 2. bir tuvalet kağıdı ile kurulamasını öğretin. ( hafif vuruşlar şeklinde – hızlı yapmamasına dikkat edin)
Tuvalet eğitiminde idrar yolu enfeksiyonları gözlemlenebilir. Sık idrara çıkma, altına kaçırma, çiş yaparken acıma , karın ağrısı ile karşılaştığında çocuk doktorunuzla iletişim kurmalı ve eğitime bir süreliğine ara vermelisiniz. Kız çocukları ve erkek çocuklarının tuvalete oturma şekli birbirinden farklıdır. Bazen kız çocukları erkekler çocukları gibi, erkek çocukları da  kız çocukları gibi oturmak isteyebilir. Bunu başlangıçta çok fazla engellemeyin, birkaç kere deneyebilir, zamanla bu pozisyona vücut parçalarının uygun olmadığını anlayacak ve doğru oturma pozisyonuna geçebilecektir.  Fakat erkek çocukları kız çocuklarına göre iki pozisyonu birlikte öğrendiklerinden  bu süreç kız çocuklarına göre daha uzun sürebilir. Çünkü çişini yaparken ayakta, kakasını yaparken oturuyor olacaktır , bu nedenle tuvalet eğitiminde kız çocukları ile oğlunuzu asla karşılaştırmayın. Oğlunuz önce oturarak yapmayı öğrenebilir, ayakta yaparak öğrenmesini sağlamak için baba, amca ya da dayısını  izlemesini sağlayabilirsiniz, onu örnek alabilir. Bu çalışmalar yapılırken ayakta çiş yapmayı eğlenceli hale getirebilirsiniz, ( hedefe ulaşma oyunu: peçeteyi tuvaletin içinde bir köşeye düşürün ve onu ıslatma oyunu oynayın, ıslatınca mutlu olun ve takdir edin) ) Bu geçiş süreci  için de onu zorlamamaya özen gösterin.
Çocuğunuz tuvalette uzun süre oturmak istemeyebilir bu süreyi uzatmak ya da tuvalette sıkılmasını engellemek için birlikte oyuncakları ile vakit geçirebilir, güzel masallar anlatabilir, hikayeler okuyabilirsiniz.  Kabızlık durumları da bu süreçte sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur, böyle durumlarda çocuk doktorunuzla iletişim kurmalısınız. Bir süre ara verebilirsiniz . Tüm yukarıda anlattıklarımı yapmanıza rağmen çocuğunuz tuvalet eğitimini gerçekleştiremiyorsa bir çocuk doktoru ya da   çocuk psikiyatristi ile görüşmeli ve ayrıntılı muayene ettirmelisiniz. Ayrıntılı bilgi için http://www.anaokullu.com/makale/tuvalet-egitimi
Psikolog Eda Gökduman
www.edagokduman.com

kaşık kuklalar ve hikaye kitapları




4 Mayıs 2011 Çarşamba

el boyama tekniği ile hikaye anlatma

makale

1
Fatma Öztür k DAĞABAKAN
*
Davut DAĞABAKAN
**
DİL VE ÇOCUKTA DİL GELİŞİM KURAMLARI
Özet
Bu makalede, birçok dil uzmanının dil hakkındaki görüşlerinden yola
çıkılarak dilin ayrıntılı bir tanımı yapılmaya ve aynı zamanda dilin
gelişimini açıklayan ünlü teoriler ele alınarak çocukta erken yaşlarda dil
gelişimi hakkında okuyucuya bir ışık tutulmaya çalışıldı.
Anahtar Sözcükler: Dil, dil edinimi, dil donanımı, çocukta konuşma
Giriş
Dil, bilgi iletmek için, sınırsız birleşimi olan istemli sembollerin kullanıldığı karmaşık
bir iletişim sistemidir. Dil, duygusal ve sosyal iletişimin en önemli birimlerinden biridir. Bir
anda akla gelemeyecek kadar çok yönlü, farklı farklı nitelikleri olan, bugün bile tam olarak
çözülememiş bir varlıktır. Dil, insan ve toplumdan ayrı düşünülemeyecek, bilim, sanat,
teknik, kültür gibi bütün alanlarla ilgisi bulunan, aynı zamanda onları oluşturan bir kurumdur.
(Bkz. Aksan, 1998, 11).
Dil, insanın dünyadaki yerini ve değerini belirleyen olgudur. Konuşma yeteneği, yani
dil, insanın en önemli niteliklerinin başında gelir. İnsanın duygularını, düşüncelerini,
isteklerini bütün ayrıntılarıyla açığa vurmasını, yaşamını sürdürmesini mümkün kılar. Dil,
insanların toplum içerisinde yaşaması, bireyler ve toplumlar arası iletişimin sağlanması için
gereklidir. Dil kelimesinin Türkçede birbirinden farklı iki olayı ifade ettiğini hatırlamakta
fayda vardır. İki komşu kadın arasındaki şu konuşmada bu iki anlam açığa çıkmaktadır. A:
“Düşünün hele, on dil konuşan komşumuz profesörün korkudan dili tutulmuş!” B: “Öyle mi,
hangi dili?”. Alman Dilbilimci Walter Porzig, dil tutulmasına “
kaybetmek
söyleyiş tarzını iyi bilmek
konuşma kabiliyetini”, bir dil konuşmaya ise, “bir gramer ve sözlükle tasvir edilebilecek belirli bir” açıklamalarını getirmektedir. (Bkz. Porzig, 1995, 99).
*
Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü
Öğretim Elemanı (davuud@mynet.com)
Okutman Dr., Atatürk Üniversitesi, FenEdebiyat
**
2
50. Yıl İlköğretim Okulu, Sınıf Öğretmeni – Erzurum (davuud@mynet.com)
En basit şekliyle iletişim aracı olarak tanımlanan dilin, birçok bilim adamı tarafından
yapılmış farklı betimlemelerine rastlanmaktadır. Prof. Dr. Berke Vardar Dilbilim Terimleri
Sözlüğü’nde dili, “
olarak tanımlamaktadır. (Vardar, 1998, 75). Büyük dilbilimci Ferdinand de Saussure ise, dili,
işaretler ve göstergelerden oluşmuş bir sistem olarak tanımlamaktadır. (Bkz. Saussure, 1985,
18).
Ferdinand de Saussure’ün yaptığı ve birçok dilbilimcinin benimsediği ayrıma göre, dil
yetisinin toplumsal ürünü olan dil, bu yetinin bireylerce kullanılabilmesini sağlayan ve
toplumca benimsenmiş olan uzlaşımsal bir düzendir. Andre Martinet’nin tanımına göre “
dil, insan deneyiminin, topluluktan topluluğa değişen biçemlerde, anlamsal bir içerikle sessel
bir anlatım kapsayan birimlere, başka bir deyişle, anlambirimlere ayrıştırılmasını sağlayan
bir bildirişim aracıdır.
ve doğal diller dışında kalan trafik işaretleri, sinema dili, arıların dili gibi her türlü göstergeler
dizgesi ve anlatım yöntemi de dil olarak tanımlanmaktadır.
Dil, insanların birbirlerine bilgi, düşünce ve eğilimlerini aktarabilmelerinin yanı sıra,
fikirlerini düzenleyebilmelerini ve duygularını ifade edebilmelerini mümkün kılar. Kültür
değerleri ve bilgilerin çoğu kuşaktan kuşağa sözlü ya da yazılı sözcükler yoluyla
iletilmektedir. Dil ve düşünce çalışmalarında yoğunlaşan yirminci yüzyıl dilbilimcileri,
psikologları ve sosyologları, bu ikisi arasında sıkı bir ilişki bulmuşlardır. Mehmet Kaplan,
Kültür ve Dil adlı eserinde bu ilişkiyi, “
dünyalarını tayin eder
görüşü dilinin sahip olduğu kelimelerle sınırlıdır. İnsanlar bildikleri ve tanıdıkları varlıklara,
duygu ve düşüncelere ad koyar, bilmediklerinin dillerinde adları yoktur. (Bkz. Kaplan, 2002,
112). Herkes doğrudan kendi yaşantısı yoluyla öğrendiğinden çok daha fazlasını dil yoluyla
öğrenir.
Dil, düşünme ile birlikte, bellek, muhakeme, problem çözme ve planlama gibi bilişsel
süreçleri de içermektedir. Aynı zamanda, özellikle insanların sosyal yaşamları için
kaçınılmazdır. Dil, hem donanım, hem de kazanım ile ilgili bir gelişim alanıdır. Kişinin, dile
ilişkin doğuştan getirdiği birçok donanım vardır. Dilbilimci Hugo Moser, dilin fizyolojik,
psikolojik ve bilişsel alanlarda birleştiğini ifade etmektedir. Sesleri fizyolojik temellere
dayandırarak, farklı organların seslerin oluşmasında rol aldığını söylemektedir. Kelime
kullanımını, bunların seçimini, bunların anlam ile ilişkilendirilmelerini psikolojik alanda
gruplandırmaktadır. Dil ve düşünme ikilisini de üçüncü alana yerleştirerek, dilin mantıki,
düzenleyici ve açıklayıcı bir görevi olduğuna işaret etmektedir. (Bkz. Moser, 1965, 37).
belli bir insan topluluğuna özgü, çift eklemli sesli göstergeler dizgesibir” (Martinet, 1998, 28). Bununla birlikte, iletişim aracı olarak kullanılandil, onu konuşanların duygu, düşünce ve hayal” (Kaplan, 2002, 112) diye özetlemektedir. Ona göre, bir milletin dünya
3
Kişinin, doğuştan getirdiği dil donanımları beyin ile ilgilidir. Beyin, dil sisteminin
yöneticisi ve kendisi de bir donanımdır. Konuşma, temelde beyin kabuğundaki iki alan
tarafından kontrol edilmektedir. Konuşma ve konuşulan dili anlama ile ilgili Broca ve
Wernickle alanları beyin lokalizasyonuna ilişkin iki merkezdir. Broca alanı, beynin konuşma
ile ilgili seslendirme yeteneğinin odak noktasıdır ve konuşmadaki sesleri kontrol eder.
Wernickle alanı ise konuşma seslerinin tanınması ve ayırt edilmesi ile ilgilidir. Dili her türlü
ifade biçimiyle anlama yeteneği, Wernickle alanının incinmesi ile önemli ölçüde aksar. Genel
olarak Wernickle alanı duyusal, Broca alanı ise motor alandır. (Bkz. Morgan, 1991, 186).
Diğer taraftan, dil gelişimini tamamen biyolojik donanım olarak açıklamak imkânsızdır. Dil,
hem donanım, hem de kazanım ile ilgili bir alandır. Dil, belli evreler veya zamanla kazanılan
kurallar bütünüdür. Çocuk, çevreyle iletişim sonucu ister bilişsel süreçler, ister taklit, isterse
model alma gibi yollarla dil kazanımını elde eder. Dil gelişiminin nasıl ortaya çıktığına ilişkin
farklı görüşler aşağıda yer almaktadır.
1Davranışçı
Görüş
Bu görüşe göre, çocuklar konuşulan dili, herhangi bir şeyi öğrendikleri gibi öğrenirler.
Çevreden gelen birçok ses uyaranının zamanla sınıflandırılması, şekillendirilmesi ve benzer
durumlarda aynı ses ve tepkilerin verilmesi gerçekleşmektedir. Anne veya önemli diğer
kişilerin çocukla ilişkilerinde vermiş oldukları tepkiler çocuk tarafından zamanla dile
dönüştürülür. Ödül ve ceza gibi pekiştirenler yoluyla bu gelişim sürdürülür. Sonuçta konuşma
şekillenir. Pekiştirilmenin yanı sıra, bebeklerin sıklıkla duydukları sesleri taklit etmeleri de
dilin kazanılmasında önemli yer almaktadır.
2Sosyal
Etkileşim Kuramı
Davranışçı yaklaşımın bir ileri boyutu olan sosyal etkileşim kuramı da dil kazanımını
doğrudan taklit ve model alma ile ilişkilendirmektedir. Bu kuramda, dil öğreniminde sosyal
ve kültürel ortamdan etkilenildiği vurgulanır.
3Ana
Dili (nativist) Yaklaşımı
Ana dili yaklaşımı, dil kazanımı ile ilgili başka bir görüştür. Bu yaklaşım, dilin genetik
olarak aktarıldığını ve tüm insanların dil kazanım araçlarına önceden sahip olduklarını
savunmaktadır.
4
4Dil
Gelişimini Biyolojik Temellere Bağlayan Görüş
Noam Chomsky ve Lenneberg gibi dilbilimciler, dil gelişimini biyolojik temellere
dayandırmaktadırlar ve çevresel koşulların da dil gelişimi üzerindeki etkilerini göz ardı
etmemektedirler.
Dil gelişimini biyolojik ve psikolojik temellerden yola çıkarak açıklayan kuramcılara
psikolinguistik
kuramcılar denmektedir. Bunların içinde en önemlisi Noam Chomsky’nin
kuramıdır. Bu kurama göre insanlar doğuştan, dil öğrenebilmek için özel bir mekanizmaya
sahiptir. Bu mekanizma, çocuğun yakınında konuşulan dili içselleştirmesini, kurallarını
anlayıp öğrenmesini, sonra da uygun kurallar ile konuşmasını sağlar. Bu mekanizma
sayesinde tüm çocuklar aynı aşamalardan geçerek, biyolojik olarak belli bir olgunluk
düzeyine geldiklerinde, tıpkı yürümeyi öğrenir gibi konuşmayı öğrenmektedirler.
Chomsky, her ifadeyi dilbilimsel sistemde derin ve yüzeysel olmak üzere iki yapıya
ayırmaktadır. Derin yapı, kavramların anlamsal yönü ile yüzeysel yapı ise konuşulan
sözcükler ile ilgilidir. Çocuklar dili öğrenirken önce düşünsel olarak seslerin anlamlarını
kavrarlar, daha sonra onları yüzeysel yapıya dönüştürürler.
Psikolinguistik
kuramlara ilişkin olarak konuşmayı öğrenmede, sözcüklerin
anlamlarını kavrama ile anlamlı sesler çıkarma ya da konuşma olmak üzere iki farklı süreçten
söz edilebilir. Bu süreçler birbirleri ile iç içedir ve bilişsel gelişime paralel olarak gelişme
gösterirler.
Dil gelişimi konusunda araştırmalarıyla bilinen Vygotsky, dilin düşünce ile paralel
geliştiğini vurgulamaktadır. Bilişsel gelişimin farklı olduğu düşüncesine katılmayan
Vygotsky, dil eğitimi ve öğreniminin kişinin zihinsel düşünme yeteneğine etki ettiğini
belirtmektedir. Vygotsky’ye göre, sözcük nesnenin yapısına gitmekte ve böylece fonksiyonel
bir anlam kazanmaktadır. Vygotsky, aynı zamanda çocuğun içinde bulunduğu dil ortamının
düşünme düzeyine etki ettiğini söylemektedir. Bu nedenle, sözel düşünmenin, çocuğun
geçirmiş olduğu, gelişmemiş, benmerkezci, kısmi, ilkel dil aşamalarını inceleyerek
anlaşılabileceği vurgulanır.
Bilişsel gelişim ve genetik epistemoloji alanında önemli çalışmalar yapmış olan Jean
Piaget çocukta düşünce ve dil gelişiminin bir süreklilik içinde değil de, evrelerden geçerek
oluştuğunu ve birey çevre ilişkilerinde etkin bir şekilde yapılandığını savunmuştur. Piaget’e
göre, bilişsel gelişim ilk planda yer almaktadır. Dil gelişimi, genel bilişsel değişimlerin bir
koordinasyonudur ve bilişsel gelişim dilden etkilenmemektedir. Küçük çocukluk dönemindeki
gelişme sembolik düşünme yeteneğinden oluşmaktadır. Sembollerin istemli beyanı, çocuğa,
imgelediği her şeyi söylemesini mümkün kılmaktadır. Çocuğun ilk sözleri henüz gerçek
5
semboller değildir. Çünkü bu semboller görülen nesneler ve olaylarla ilişkilidir. Çocuklar,
çevrelerinde hazır bulunmayan şeylerden konuşmaya başladıklarında esas sembolleri
kullanırlar. Piaget’e göre, çocuk 7. yaşına kadar sosyal iletişimsel bir tavırla konuşmaz, çünkü
bencidir ve benci düşünmektedir.
Vygotsky ve Piaget’in yaklaşımları birlikte düşünüldüğünde, dil gelişiminin, dış
dünyadaki nesnelerin mental temsillerinin yapılmasıyla olgunlaştığı anlaşılmaktadır. Dil, bir
taraftan düşünme için hammadde oluştururken, diğer taraftan düşünebilme yeteneğine paralel
olarak işlemektedir. Farklı bir açıdan bakıldığında, dil, çocuğun soyut düşünebilme
yeteneğine dış dünyadan sembolleştirdiği anlamları iliştirmesine yardımcı olmaktadır. Yani,
dil ve düşünce oldukça iç içe ve birbirleriyle etkileşim içerisindedir. Bu yüzden, çocuk, dili
elverdiği oranda düşünür ve kavramsal düşünme yeteneği arttıkça da dili gelişir.
Günümüzde dil edinimi, kaynağını, çocukla en yakını arasında doğumdan hemen
sonra başlayan ilişkilerden alan ve en karmaşık şekliyle erişkinliğe kadar devam eden çok
boyutlu, sürekli bir süreç olarak betimlenmektedir. (Bkz. Zollinger, 1994)
Dil ediniminin ilk safhalarında karşılıklı paylaşım ön planda yer almaktadır. Çocuk,
doğuştan itibaren yakınında bulunan kişiler ile direkt ilişkilerinde iletişimsel paylaşımın
kurallarını öğrenmektedir ve dilin iletişimsel ortamında büyümektedir. Bu ilk safhanın ilk
paylaşımlarında yalnızca çevresinde var olan nesneler hakkında nasıl bir iletişimin söz konusu
olduğunu kavramaktadır. Bununla birlikte ilk sözcükleri anlayıp üretebilmektedir. Fakat
bunların henüz bir temsil özelliği bulunmamaktadır. (Bkz. Kuhn, 2006, 1)
Dil ediniminin ikinci safhası bilişsel süreçler ile tanımlanmaktadır. Bunlar, çocuğu,
sözcüklerin temsili boyutunu kavramaya ve dilin anlamsal düzlemini geliştirmeye
yönlendirmektedir. Çocuk, bilişsel süreçte, tutulup görülemeyen olay ve nesneleri de düşünüp
kurgulamayı öğrenmektedir. Böylece çocuk, yavaş yavaş somut ortamdan sembolik düzleme
geçmektedir. (Bkz. Kuhn, 2006, 1)
Dil yeterliliği için beş tür bilgiye ihtiyaç vardır. Bunlar, fonoloji, morfoloji, semantik,
sentaks ve pragmatiktir. Fonoloji, dilin temel ses yapılarını araştırır. Her dilde aynı olan
seslerin yanı sıra farklı sesler de bulunmaktadır. Çocuk, dilinin gelişiminde ilk olarak seslerle
karşılaşır ve bu sesler üzerinde yeterlilik kazanır. Bu seslere fonem adı verilmektedir.
Morfoloji, dildeki, anlam içeren en küçük birimleri inceleyen bilim dalıdır. Bu birimlere
morfem adı verilmektedir. Semantik genel olarak dilin anlam yönünü ele almaktadır.
Cümlelerin, kelimelerin incelemesini anlam açısından yapmaktadır. Cümlelerin kural ve yapı
açısından incelemesini yapan bilim ise sentakstır. Sentaks, kelimelerden oluşan cümlelerin
kurallarını işleten sistemdir. Pragmatik ise, farklı sosyal kontekstleri yöneten kuralları
6
araştırmaktadır. Kullanılan dilin sosyal bağlamda kullanım uygunluğu, yani pragmatiklerle
çocuklar, küçük yaşlarında nezaket ifadelerini, argo sözcükleri, emir kavramlarını, dilek ve
arzularını iletme kurallarını öğrenirler. Örneğin 5 yaşındaki bir çocuk 2 yaşındaki bir çocuğa
bir şeyler anlatırken, kendisine pragmatik bilgi verilmiş gibi, daha basit cümleler kullanır,
yavaş konuşur ve onun anlaması için sözcüklerini tekrarlar. (Bkz. Zwisler, 2006, 1)
Erken Yaşlarda Dil Gelişimi
Çocuklar, normal olarak okula gidinceye kadar temel dil becerilerini kazanırlar. Dil
gelişimi hem sözlü, hem yazılı iletişimle ilgilidir. Sözel iletişim daha erken gelişir. Yazılı
iletişim ise okul ile başlar.
Dil öğrenmek karmaşık bir süreçtir, ama insan dil öğrenmeye doğuştan yeteneklidir.
Çocuk daha annesinin karnındayken, onun sesini ve dilinin vurgularını fark edebilmekte,
doğduktan sonra da aynı dili, aynı çevrede yaşarken kolaylıkla öğrenebilmektedir.
Dil yeteneklerinin gelişimi de motor yeteneklerin gelişimi gibi düzenli bir sıra izler.
Ayrıca çocuklar üzerinde yapılan dil gelişimi çalışmaları sonunda, konuşmayı öğrenmenin ilk
dönemlerinde yaklaşık olarak tüm dünya çocuklarının temelde aynı gramer kurallarını
kullandıkları görülmüştür. Alman dilbilimci Hans Glinz de Deutsche Syntax adlı kitabında
çocukların “
hatta ilk cümleleri diye bir şey söz konusu değildir. Kendisi, çocuklarda ilk olarak evrensel
açıklamalardan bahsetmektedir. Bu evrensel açıklamalar herhangi bir durumda, çoğunlukla da
bir dinleyiciye verilen bir tepki olarak düşünülmektedir. Bu tepki büyüklerin dilinde cümlenin
yerini tutmaktadır. (Bkz. Glinz, 1970, 6)
Bebekler daha birkaç haftadan itibaren sesli uyarımları algılamaya ve onlara tepkide
bulunmaya başlarlar. Birinci ayda bah ve pah, ga ve da gibi heceleri birbirinden ayırabilirler,
seslere dikkatlerini vererek sesin geldiği yöne doğru başlarını çevirebilirler. Üçüncü aydan
itibaren, annelerinin sesini başka bir hanımın sesinden ayırabilirler.
Konuşmayı öğrenmek uzun ve karmaşık bir olgudur. Çocuk 12–15 aylıkken ilk
sözcüğü söyler. Bu demektir ki, 12. ya da 15. ayda çocuk, iletişimini dile hazırlık şeklinde
yapar. Çocuğun ihtiyacı olan iletişim bu evrede mimiklerle, ağlama biçimleriyle ve anlamsız
mırıldanmalarla ifade bulur. Kritik dönem olan 15 ay ve üstünde dil gelişimine ilişkin önemli
ipuçları bulunabilir. 15 aylık bir bebek daha çok işaret amaçlı dil kullanımını tercih eder.
Konuşma sırasındaki kelimeleri veya işittiklerini kullanabilir. 18 aylık bir bebek iki ve yakın
kelime genişliğinde anlamlı cümleler kurabilir. Yaklaşık olarak 20–30 kapasitelik kelime
hazinesine sahiptir. Yetişkinlerle sorucevap
şeklinde iletişim kurmaya çalışır.
evrensel açıklamalarından” söz etmektedir. Ona göre, çocukların ilk kelimeleri,
7
21 aylık bir çocuk şarkılı oyunları sever. Hareketlerini iletişim amaçlı kullanır. Kendi
başına gelenleri anlatmaya çalışır. Bazı zamirleri anlar ve benim, senin, ben ve sen
kelimelerini çok kullanır. 24 aylık çocuk söz dağarcığında yaklaşık 200–300 kelime vardır.
Her gün karşılaştığı nesnelerin adlarını öğrenmiştir ve kullanır. Kısa ve tam olmayan cümleler
kurar. İçinde, yukarı ve arkasında gibi bazı zarfları kullanır. Üç yaşındaki çocuklar artık
kelimelerle oynayabilir, 900–1000’e varan bir kelime hazinesine sahiptirler. 4 yaşında ise
yaklaşık 1500–2000 kelime dağarcığıyla oldukça çok soru sorarlar, daha karmaşık cümle
yapılarını kullanırlar. Hikâyelendirme bu yaşlarda belli sınırlılıklarla görülür. Niçin ve nasıl
sorularına cevap vermekte zorlanırlar. Çocuklar gramer kurallarının % 90’ını 5–6 yaşlarında
tamamlarlar, duygularını ifade etmeye başlarlar ve 2–3 bin konuşma, 20–24 bin anlama
kelime hazinesine sahiptirler.
Yaklaşık bir yılın sonunda yetişkinlerin anlayıp tanıdıkları sesleri üreten çocuklar,
ilköğretim birinci kademesinin sonunda aşağı yukarı 50 bin kelimelik konuşulan dili anlama
kapasitesine ulaşırlar.
Sonuç
Sonuç olarak, dilin toplumsal gerekliliği herkesçe kabul edilen bir özelliktir. Birçok
farklı bakış açısından ele alınabilen dilin, toplum ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğu ve
toplumun bütün değerlerini kendisinde barındırdığı konusunda bütün uzmanlar hemfikirdir
denebilir.
Ayrıca çocuğun, dili ediniminde, yukarda ele alınan kuramların her birinin etkisini
göstererek bir bütün oluşturduğu sonucuna varılabilir. Kişinin dil edinimi bir koordinasyon
içerisinde gerçekleşmektedir. Bu koordinasyonu sağlayan öğeleri büyük ölçüde aile, yakın
çevre, okul, toplum ile televizyon, internet gibi günümüz iletişim ve teknoloji araçları
sağlamaktadır. Bunların olumlu etkilerinin yanısıra, oldukça yoğun olumsuz etkileri de
bulunmaktadır. Bu yüzden, çocuğun, sağlıklı bir şekilde dili edinmesi için, başta aile olmak
üzere, yakın çevrenin ve eğitimcilerin duyarlı olmaları gerekmektedir. Bu duyarlılık en basit
şekliyle, dilimizi muhafaza ederek kurallarına göre kullanmakta gösterilebilir. Yani,
çocukların dil eğitimini gerçekleştirirken, dilin bir kültür, tarih taşıyıcısı olduğunu
unutmamak gerekmektedir.



5 Haziran İstanbul Okul Öncesi Semineri

OKUL ÖNCESİ FORUM "Biz Büyük Bir Aileyiz" sitesindeki 5 Haziran İstanbul Okul Öncesi Semineri isimli konu görüntüleniyor=> 5 HAZİRAN 2011 İSTANBUL OKUL ÖNCESİ SEMİNERİ (ÜCRETSİZ OLARAK İLAVETEN AYKUT KUŞKAYA KONSERİ OLABİLİR NETLEŞMEDİ NETLEŞİNCE YAZACAĞIZ) 3 KONUYU İÇEREN(3 BELGE YERİNE GEÇEN) DERNEĞİMİZ KAŞELİ 1 BELGE(3 BELGE YERİNE GEÇEN) VERİLECEKTİR. TÜM KATILIMCILARA ÜCRETSİZ : ETKİNLİK CDSİ VE OKUL ÖNCESİ KART BAŞVURU FORMU HEDİYEMİZDİR. SEMİNER PROGRAMI 10.00 - 10.30 KAYIT İŞLEMLERİ 10.30 - 11.15 Pandomim Sanatçısı Hatice Sönmez: okul Öncesinde Pandomim..Ayrıntılı bilgi için: http://www.okuloncesiforum.com/78950-5-haziran-istanbul-okul-oncesi-semineri.html